top of page

ZORUN SÜZGECİNDEN GEÇİRİLMİŞ KOLAY ANLATIM

Engelsiz Masallar, Menekşe Bayramı, Gülümseyin Bilimliyorum-Mucize Hayvanlar kitaplarının; Ömer’le Bir Kutu Macera, Kocakulak Afilli serilerinin yazarı olan, çocuk edebiyatı alanında şiir ve düzyazılar kaleme alan yazar Ayşegül Sözen Dağ’ı web sitemizde ağırladık. Çocuk edebiyatından, yetişkin edebiyatı ile çocuk edebiyatının farklarından ve daha birçok konudan konuştuk. Ebeveynlere ve çocuklara tavsiyelerini dinledik.


Kitaplara ve yazmaya olan ilginiz nasıl başladı? Çocukken de okumayı ve yazmayı sever miydiniz?


Kitaplara olan ilgim 5 yaşında başladı. Henüz okula başlamadan okuyordum. Okumayı çok severdim. Okumak benim için en kapsamlı eylemdir hâlâ. Kitabı, insanı, tabiatı, bir çocuğun gözlerini okumak…

Çocukken evde ne bulursam okuyor, bundan büyük bir keyif alıyordum. Farklı ansiklopediler vardı; resimli, merak uyandıran bilgi dolu metinleri okuyor ve kitapların onlardan ibaret olduğunu zannediyordum. Okula başladığım zaman, çocuklar için de kitaplar yazıldığını öğrenmiş ve çok şaşırmıştım. Yazmaya ortaokul sonlarında başladım. Lisede nitelikli okumalara ve yazmaya ağırlık vermiştim. Lise hayatım boyunca çeşitli dergilerde şiirlerim yayımlanıyordu. O dönemler salt çocuk edebiyatı yazınlarını takip ediyor fakat ürün ortaya koymuyorum. Çocuk edebiyatı ile gerçek manada tanışmam üniversitede oldu. Üniversitede çocuk edebiyatı dersi alırken nitelikli çocuk yazınlarını da gündemime almış bulundum. Sonrasında çocuk şiirleri ve masallarım okuruyla buluştu.

Çocuklar için şiir yazmayı sevdiğinizi biliyoruz. Türkiye'de, bu alanda bir şeyler üreten çok az kişi var ve çocuk şiiri dendiğinde akla okuma bayramlarında, milli bayramlarda okunan didaktik şiirler gelmekte. Siz çocuk şiirine nasıl bakıyorsunuz? Çocuk şiiri yazarken nelere dikkat etmeliyiz?

Çocuk poetikasının zirvesi, zorun süzgecinden geçirilmiş kolay anlatımdır. Çocuğa göreliğin merkeze alındığı metafor ve imgeler sadeliğin imbiğinden süzülmeli. Çocuk şiirinde dize/mısra olgusu hiçbir zaman şiirin önüne geçmemeli. Zaman zaman çocuğun dikkatini çekmek için tekrarlar olagelse de şiir büsbütün kurallara boğulmamalı. Şiir, dilin en üst seviyesi olduğundan, çocuğa göre yazılan bir şiirdeki imgeler de çocuğun diline zenginlik katmalıdır. Az sözcükle çok şey söyleme sanatıdır şiir. Çocuklar için yazılan şiirlerin tınısı, çocuk okurun dünyasında göğe uzanan bir pencere açmalıdır. Bir şiirde ritmi, müziği ve akışı yakalamak güçtür. Bazen bir ırmak gibi başlayan şiir, ortasında bir yerde kupkuru kesilir. Çocuk şiirinde buna çok özen göstermek gerekir, zira çocuğun şiirdeki akışa kapılıp şiirle birlikte çağıldaması hedeflenmelidir. Çocuk şiiri yazarken dikkat etmemiz gereken hususlardan biri de seçilen imge/metaforların pedagojik olması gerektiğidir. Çocukların ruhunu yıpratacak her türlü duygu durumundan uzak durmalıyız, tıpkı çocuk edebiyatının diğer türlerinde olduğu gibi.


Severek çocuk şiirlerini okuduğunuz kimler var? Hem Türkiye'den hem de yurtdışından bizlere kitap ya da isim önerilerinde bulunabilir misiniz?


Severek, gıpta ederek ve dahi büyük hayranlık duyarak takip ettiğim ve önerdiğim şairlerden birkaçı:

Fazıl Hüsnü Dağlarca, Cahit Zarifoğlu, Mustafa Ruhi Şirin, Mevlâna İdris Zengin, Aytül Akal, Mavisel Yener, Gökhan Akçiçek, Hasan Demir, Refik Durbaş.



Hem yetişkinler hem de çocuklar için yazmış bir yazar olarak sizce çocuk edebiyatı ile yetişkin edebiyatı arasındaki fark nedir?


Bu soruyu kendi kendime sürekli sormuşumdur. Açıkçası çocuk edebiyatı ile yetişkin edebiyatı arasında net, keskin bir çizgi göremiyorum. Bu ayrım zaman zaman zihnimi kurcalasa da çocuk edebiyatı artık başlı başına müstakil bir alan olarak edebiyat tarihinde yerini almış görünüyor. Her iki alanda da aktif bir yazar olarak itiraf etmeliyim ki çocuklar için yazmak, bilinenin aksine çok daha zor çünkü yukarıda da ifade ettiğim gibi çocuk edebiyatı bir nevi sehl-i mümteni sanatıdır. Söylenceyi çocuğa göre söylemenin tatlı bir zorluğu vardır. Gizli ve sessiz sınır taşları vardır çocuklar için yazmanın. Yazarlar, yetişkinlere yönelik bir metni kaleme alırken dünyanın en özgür insanı olabilir, bu mümkün. Rahatlıkla her duyguyu her türlü sertlik çerçevesinde verebilir. Lakin durum çocuklara metin yazmaya gelince işler büsbütün değişir. Buluşlar, metaforik anlatımlar, merak güdüsü, heyecanın seviyesi, olumsuz duygular, kayıp ve göç, toplumsal gerçekliğin sorunsalları " çocuğa görelik" çerçevesinde verilmelidir ve bu da çocuk edebiyatının her yönüyle diğer alanlara göre zorluğunu gözler önüne sermeye yetiyor. Resimleme ve grafik tasarımı konularına hiç girmiyorum bile, çünkü çocuklar için kitap hazırlamak şekilsel olarak da oldukça zor. Her ne olursa olsun çocuk edebiyatı özgün buluşlar ve akıcı anlatımlar ile devam ettiği sürece çocukları gönendirecektir.


Öğreticilik çocuk edebiyatının, özellikle de çocuk şiirinin neresindedir, ne kadarını oluşturur? Bir yazar olarak öğretici olma kaygısı taşıyor musunuz?


Genel itibarıyla öğreticiliği, bunun yanı sıra dayatmayı salt çocuk edebiyatında sevimli bulmuyorum. Didaktik dil, edebî bir türü yaralar. Çocuğun bizzat kendisinin çıkarımlarda bulunması hedeflenmeli. Fakat bazı kitaplar da vardır ki içindeki öğreticilik okuru rahatsız etmez. Ansiklopedi, atlas yahut bir temanın çevresinde ortaya konulan kitaplarda öğreticilik belli miktarda gereklidir zaten. Gelelim şiire: İşte burada öğreticilik, çocuk şiirinin olabildiğince uzağında yer almalıdır. Gizli, satır arası öğrenme her durumda her türde kaçınılmazdır ki zaten yazmanın temel amaçlarından biri budur. Lakin didaktik bir dil ile, parmak sallaya sallaya, çocuğun gözüne sokarak, öğretici, dayatmacı bir üslupla şiir yazmak emin olun ki her yaştan okura yapılmış bir haksızlıktır. Çocuklar oldukça zekidirler. Bir şiirinizde "yüreğim bayram yeri" dediğiniz zaman "mutluyum" demek istediğinizi kolaylıkla anlar çocuk çünkü çocukların hayal dünyası biz yetişkinlere göre çok daha güçlüdür, zengindir, renklidir. Pablo Neruda’nın "Gökyüzü ağlıyordu" metaforunu bir çocuğa söylerseniz, çocuğun gözünde yağmur damlacıkları belirecektir. Çocuklara şiirde sürekli bir şeyler öğretme kaygısı gütmek, çocuğun hayal ve imgelem dünyasının gücünü köreltebilir. Bu yüzden şiirlerimde öğretici, didaktik ve dayatmacı bir dilden mümkün olduğunca kaçınıyorum.


Hem öğretmenlik yaptığınızı hem de çocuklar için düz yazı ve şiirler kaleme aldığınızı biliyoruz. Bu ikisini bir arada yürütmek zor oluyor mu?


Edebiyat tarihimize bakıldığında birçok yazar ve şairin öğretmen kökenli olduğunu görüyoruz. Kendi adıma söyleyebilirim ki öğretmenliğim yazarlığımı besliyor. Çocuklarla bir arada olmak, yüzlerce farklı çocukla etkileşim hâlinde olmak bana büyük bir avantaj sağlıyor. İkisini bir arada yürütmek zor olmadığı gibi çok da eğlenceli.



Edebiyata ilgi duyan çocuklar yetiştirme, kitap okumayı seven çocukları destekleme, çocuklara edebi zevk kazandırma gibi konularda ailelere düşen nedir? Hem ailelere hem de çocuklara neler önerirsiniz?


Edebiyata ilgi duyan çocuklar yetiştirmede aileye düşen en öncelikli görev, çocukları iyi kitaplarla buluşturmaktır şüphesiz. Hep dile getirmişimdir: Kitap okumayı sevmeyen çocuk yoktur, iyi kitapla tanışmamış çocuk vardır. Eğer ebeveynler nitelikli kitapları alıp mümkünse kendileri okuduktan sonra çocuklarına okutursa kitap okumayı destekleme yönünde en iyi adımı atmış olurlar. Bir anne, baba çocuğuna bilmediği bir yemeği yedirmekte ne kadar hassas ise, bilmediği bir kitabı okutmakta da o kadar hassas olmalı. Çocuklar iyi ve nitelikli kitaplarla ne kadar haşır neşir olursa, kitapları da o kadar çok sever.


Sosyal medya paylaşımlarınızdan doğayla iç içe olduğunuzu görüyoruz. Bunu bir hobi olarak mı görüyorsunuz yoksa sürdürülebilir bir tarım anlayışınız mı var? Doğaya ilginiz ne zaman başladı? Doğayla iç içe mi yaşıyorsunuz? Sizce bunu Türkiye'deki herkes yapabilir mi ya da yapmak için ne gibi şeylerden vazgeçmek gerekir?


Doğaya ilgim çocukken başladı. Daha doğru bir ifadeyle kendimi bildiğim anda başladı. Gözlerimi cennet gibi bir bahçede açtığımdan olsa gerek, çocukken renkli fasulye tohumları ile oynardım. Okula matematik dersi için babamın tohumluk fasulyelerini götürmüşlüğüm var. İlerleyen yıllarda tohum biriktirme merakım gitgide arttı. Henüz bir bahçem yokken yıllarca evimin balkonunda bitki yetiştirdim. Minicik saksılardan domates hasadı yapıyordum. Son yıllarda kendi bahçemde hobi amaçlı tarım yapmaya başladım. Bir taraftan doğa ile iç içe olmak masallarıma ve şiirlerime ilham verirken diğer taraftan benim bile şaşıracağım bir tohum koleksiyonu merakım başladı. Dünyanın dört bir yanından sürdürebilir tohum getirtiyorum. Kıtaları, sınırları ve okyanusları aşıp gelen yüzlerce tohum ülkemize çok güzel uyum sağlıyor. Dünyanın birçok yerinde insanlar kendi sebze meyvelerini yetiştiriyor. Bizde de bu mümkün. Elimde olsa bütün okullarda bahçe kurardım. Ben de o bahçelerin danışman bahçevanı olurdum. Herkes kendi yiyeceği sebze meyveyi kendisi yetiştirse çok güzel olmaz mıydı? Bir salatalığın büyümesine şahitlik eden çocuk daha üretken bir birey olabilir ilerideki yaşamında. Tüketim değil üretim odaklı bir hayat felsefesi benimser. Bazı Sovyet ülkelerinde sistem tümüyle bunun üzerine kurulmuş mesela. İnsanların evleri bahçeli. Tohumları da yerli ve bozulmamış tohum. Bazen tohum koleksiyonerliğimi abartıyorum doğrusu. Nuh'un Gemisi tohum bankasına özeniyor gibiyim. Benim için her tohum bir dünya, hepsi farklı, hepsi özel, tıpkı çocuklar gibi. Bahçemde yüzün üzerinde domates çeşidi var, hepsinin masalını yazıyorum âdeta ama salt kelimelerle değil onların kokusuyla da yapıyorum bunu. Eğer bir gün dünyada hiç tohum kalmazsa benim tohumları çoğaltıp insanlığı kurtarabilirim.

 

Bu röportajı ekip arkadaşımız Sevde Dilruba Ünyeli hazırlamıştır.


82 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page